Sofrada Pilav Bulunmayınca Yemeğin Bittiği Anlaşılmıyor!

Ağu 31, 2010 by

Tophâne’deki İsmail Rûmî Dergâhı’nın 1906 Ramazanı, bir dergâh çalışanı tarafındın gün be gün kaydedilir.

Rûznâmeye göre hangi gün ne yendiği, hangi ilâhilerin söylendiği ve teravihe kimlerin gelip cemaatin kaç kişi olduğu yazar.

Ama en ilginci 9 ramazan günü düşen nottur. Dergahın iftar sofralarında ortalama 8-10 çeşit yemek vardır, sadece o gün pilav sofrada arz-ı endam etmez, bunun eksikliği ise söyle kaydedilir: “Ta’amda pilav bulunmayınca yemeğin bittiği anlaşılmıyor…”

Neredeyse Türk kimliğinin göstergelerinden biri olan pilav tutkumuz hemen her sofrada kendini gösterir.

Türk insanı damağına son derece düşkündür ve pirinç gibi bir nimeti, Çinliler gibi tuzsuz lapa pilav şeklinde asla tüketmez, ona hakkını verir.

Biz öyle Uzak Doğu ülkelerininki gibi suya pirinç salmakla, yani pirinci haşlamakla ya da buharda pilav yapmakla yetinmemişiz.

İşin içine kendi mutfak kültürümüzün vazgeçilmezlerinden biri olan tereyağını sokmuşuz ki gerçekten pilavın tereyağıyla yapılanı bambaşka bir lezzette olur.

Şunda şüphe yok ki, kaliteli pirinçten et ya da tavuk suyunda pişirilmiş, çok iyi demlenmiş, dolayısıyla pirinçleri tane tane ve kesinlikle birbirine yapışmamış halde bir pilav en görkemli ziyafet sofralarının baş tacıdır.

16. yüzyılda pilav pişirme yöntemleri gelişmiş, şölenlerde ikramların zenginliği, etin yanı sıra pirinç pilavlarının bolluğuyla da ölçülür hale gelmiş.

Pirincin yaygınlaşması 18. yüzyıldan sonra gerçekleşiyor ve pilav artık orta halli insanların da sofralarının vazgeçilmez yemeği haline geliyor.

Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan, Tolga Uslubaş tarafından hazırlanan “Ramazan Günlüğü” Bölümü’nden…
Bunu beğendiniz mi? O halde paylaşın:

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.